Kanatlarım Varmış Meğer Benim...
4 Mart 2022 Cuma
LİMON - İstanbul Devlet Tiyatrosu
Yazmaya yazmaya neyi nasıl anlatacağım unutmuşum sevgili dost özür dilerim.Akşam gittiğim Devlet Tiyatroları oyunu olan Limon'u size anlatacağım.
Devlet tiyatrosundaki oyunları pek sevmiyorum zoraki bir sahneleme varmış gibi geliyor boşuna değil bu tespitim gidip gördüklerimden en son Akm de prömiyerini yapan YOL oyununu izlemiştim de bir daha tövbe demiştim devlet tiyatrolarına.Tabii PROFESYONEL bu kategoriye dahil değil,harika bir oyundur.
Gelelim LİMON'a yıllar evvel mükemmel bir kadro ile sahnelendiğini oyuncu kadrosunu merak ettiğimde öğrenmiştim ki bilgileri aşağıya ekliyor olacağım.Şimdi ise kadrosunun birbirinden yetenekli oyuncularla oluşturulduğu Memed Baydur'un yazdığı, Semih Kaplanoğlunun yönettiği gerçekten çok güzel bir oyun.Oyunun ilk perdesi Aziz (Lebip Gökhan)'ın evine girmesi ile başlıyor ve şahane diyaloglarla uzunca bir perde olarak son buluyor,bir Muhsin karakteri var ki FatihTopçuoğlu şahane oynuyor,Engin var mesela bayıldım ona,Sevda var Engin'in nişanlısı Marlon Brando hayranı,Aslı var Aziz'in eski kırgın ve öfkeli sevgilisi,Necip Bey var emekli avukat evladını yeni gömmüş acılı bilgili bir bana,Berfinaz teyze var oğlu Oğuz'u bekliyor.Her bir karakter bir acı barındırıyor içinde,sahne alkolle yıkanıyor sanki şişe şişe votka,rakı tüketiliyor,sigara içiliyor ve bu durum hiç rahatsızlık vermiyor izleyiciye.İlk perde kapanınca ikinci perda farklı bir dekorla Berfinaz hanımın evinde başlıyor,aynı karakterler farklı olay döngüleriyle bir arada oluyorlar yine Muhsin şahane (oyunu izlerken bazen Muhsinden rahatsız oluyor sonra da iyi ki var diye aklımdan geçiriyordum) oyunun sonuna doğru Aziz, Aslı ve Muhsin sahnenin ortasında oturup konuşmaya başlıyorlar sonrasında sanki arkada gün doğuyormuş gibi bir ışık sonra tüm oyuncular sahnede arkadalarında beliriyor ki gerçekten çok güzel bir an meydana geliyor.Oyunun prömiyeri olması sebebiyle tüm ekip sahnede taktim ediliyor,yönetmen Semih Kaplonoğlu söz alıp bize duygularını anlatıyor.
Uzun lafın kısası oyunu gerçekten çok beğendim emeği geçen herkese bir izleyici oarak teşekkür ederim.İzleyin izletin 😊28 Şubat 2022 Pazartesi
Geri Döndüm,37 oldum...
Aylar sonra sabah kendime söz verdiğim için bu saatte tam mesaiyi sonlandırırken yazıyorum.
Sabah kalktım aynaya baktığımda saçlarımdaki beyazlardan bir kaç tanesini kopardım attım ve yeni yaşıma hazırlandım.Evet 37 oldum, inanmazsınız belki ama çok ürkütüyor bu yaşlar beni,sanırım yaşlanma korkusu var bende.
Neyse ne dileğim kalbimden geçenlerin,sağlıkla,huzurla, olması.
ve samimiyetle "dünya barışı"
19 Ağustos 2021 Perşembe
Ölüler Kıraathanesi - FATİH GEZER
İlk defa bir kitap hakkında doğru cümleleri kuramayacağım endişesiyle başlıyorum yazmaya. Öncelikle kitabın yazarı Fatih Gezer'den bahsetmek gerekir ki bence büyük bir övgüyü hakkediyor. Kendisini daha öncesinde tanımadığımı da üzülerek belirtmek isterim, müzik ve televizyonla ilgilenmiş ama bence iyi ki kitap yazmış 😊
Kitabın
kurgusu, dilinin akıcılığı bence olağanüstüydü. 2021 yılında okumaktan bu denli
keyif aldığım başka bir kitap olmadı. Yolda yürürken okudum, toplu ulaşımda
okudum, kitabı okumak için çok defa evden erken çıkıp bir çay bahçesine gidip
okudum, iş yerinde fırsat yaratıp 2-3 cümle okudum.Kısaca okumak için vakit yarattım.
Kitabı nasıl anlatmalı bilemiyorum. 2021 yılı Vedat Türkali İlk Roman ödülü aldığının da altını çizmekte yarar var.
Birbirine benzer ama birbirinden bir o kadar da farklı 8 ayrı karakteri anlatıyor kitap ,içlerinden biri de bir Kangal kırması köpek Lessie ya da asıl ismiyle Hektor. O kadar çok sevdim ki bu köpeği sanırım en çok onun hikayesine güldüm. Evet güldüm içinde 8 ayrı hüzün barındıran ama aynı zamanda güldüren bir kitaptı Ölüler Kıraathanesi. Her bir karakteri , ölümle sonuçlanan o günü ve kendi hikayelerini anlatıyordu ki Muhsin’e kadar esrarı çözememiştim bende. En sevmediğim karakter de Muhsin’di bu arada.
Kitabı gerçekten çok ama çok sevdim belki ilerde bir gün
sıcak, samimi bir ortama ihtiyaç duyarsam tekrar Ölüler Kıraathanesi’ne yolum
düşer kim bilir.
Ellerine sağlık Fatih Gezer, bir sonraki kitabını merakla
bekleyeceğim…
(Kitabı okumaya geçtiğimiz hafta başlamıştım o gün de
Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesine ziyarete gitmiştim fotoğraf da oranın
hatırası)
14 Ağustos 2021 Cumartesi
Gülünün Solduğu Akşam - ERDAL ÖZ
Size bu üç fidanın asılmadan önceki son sözlerini bırakıyorum.
DENİZ GEZMİŞ 06.05.1972 01:25
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm’in Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının devrimci bağımsızlık mücadelesi. Yaşasın işçiler, köylüler. Kahrolsun Emperyalizm."
YUSUF ASLAN 06.05.1972 02:25
"Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler, kahrolsun Faşizm.
HÜSEYİN İNAN 06.05.1972 03:00
"Ben hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için savaştım. Bu an'a kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. Bundan böyle bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun Faşizm.
Ve tabi ki ERDAL ÖZ,
6 Mayıs 2006 da infazların gerçekleştiği tarihten tam 34 sene sonra kansere yenildi. Bıraktığı eserler ve kurucusu olduğu Can Yayınları hatırasını yaşatmaya devam etmekte. İyi ki Erdal Öz’le Gülünün Solduğu Akşam ile tanışmışım.
Gidenlere sonsuz saygı ile…
31 Temmuz 2021 Cumartesi
Balıkçı ve Oğlu - ZÜLFÜ LİVANELİ
Balıkçı ve Oğlu tatilde okuduğum 4. ve son kitap.Ben bir Livaneli hayranıyım kitaplarına,müziğine,sanatına hayranlığım sonsuz.Lakin evet orada bir lakin var.Kitaplarından, söyleşilerinden eski tadı maalesef almıyorum.Balıkçı ve Oğlu beni Huzursuzluk kitabını okuduğumda hissettiğim duygularla doldurdu.Sanki zorlama birşeyler var orada,havada kalıyor anlatılmak istenen,güncel olaylar bir hikaye örgüsüyle nasıl anlatılıyorsa o şekilde kitaplaştırılıyor.Ama Zülfü Livaneli bu değil bence bu kadar basit değil yazdıkları,olmamalı.Haddim olmayarak bu akdar büyük bir sanatçıyı eleştirdiğim için özür dilerim ama bir okuyuucu olarak birşeylerin eksik olduğunu belirtmeden edemeyeceğim.
Emanet Çocuk - CLAİRE KEEGEN
Bayram tatili nedeniyle İstanbul'dan uzaklaşıp huzur bulduğum bir nehirin kıyısında başladım bu kitaba.2021 yılında yayınlanan 80 sayfalık minik bir eser.Doğrusu abartılar doğrultusunda beklentimi yüksek tuttuğum için biraz kendime kızdım çünkü kitap beklentimi karşılamadı.Fakir bir ailenin küçük kızları annesinin hamileliği nedeniyle kendi çocuklarını bir kazada kaybeden akrabalarına gönderilir.Orada aile olmak,anne - baba olmak evlat olmak ne demek onu görür daha sonra evine döndüğü anda yaşadıkları anlatılır.
Kirpinin Zarafeti - MURİEL BARBERY
5 Temmuz 2021 Pazartesi
Toprakta Büyür Mü İnsan ? - KEREM BAKICI
Kendisinden bir dengbej hikayesi okumayı, güneydoğunun sokaklarından,evlerinden geçen romanlar okumayı isterim.
3 Temmuz 2021 Cumartesi
Volvo Kamyonlar - ERLEND LOE
Kadının Fendi ve Doppler’den
sonra okuduğum 3. Erlend Loe kitabı. Doppler’in devamı niteliğindeki Volvo Kamyonlar
çıktığını görünce büyük bir heyecanla almıştım. Tam bir Doppler hayranıyım. Ama
gelin görün ki kitap tam bir hayal kırıklığı oldu benim için, okurken o kadar
sıkıldım ki bitsin diye çırpındım, ısrarla sonuna kadar okudum çünkü Doppler’in
tadını bir yerde alacağımı düşünüyordum. Ama haksızlık etmek de istemem Kitaba
ilk başladığım sayfalarda Maj Britt karakterine karşı o kadar çok merak
besledim ki harika bir kitap olacak bu dedim ama maalesef olmadı.
Kitapta sürekli “ben bu kitabın
yazarı olarak” diye başlayan cümleler , * yazdıklarına bir sonraki sayfada
yaptığı açıklamalar “ayyyyy ayy yeter”
diye bağırttı beni. Kitabın sonunda, Doppler’in hikâyesinin devam edeceğini
belirtmiş yazar ama büyük ihtimalle okumayacağım. Birbirinin devamı
niteliğindeki bazı kitaplar kesinlikle okunmamalı, en tatlı yerinde
bırakılmalı. Keşke Doppler’i olduğu yerde ormanda bıraksaydım :/
22 Haziran 2021 Salı
Sonuç Alıcı Müzakere