21 Kasım 2022 Pazartesi

                            
                                             İçimdeki boşluk dolmuyor sevgili dost...

4 Mart 2022 Cuma

LİMON - İstanbul Devlet Tiyatrosu

        Yazmaya yazmaya neyi nasıl anlatacağım unutmuşum sevgili dost özür dilerim.Akşam gittiğim Devlet Tiyatroları oyunu olan Limon'u size anlatacağım.

Devlet tiyatrosundaki oyunları pek sevmiyorum zoraki bir sahneleme varmış gibi geliyor boşuna değil bu tespitim gidip gördüklerimden en son Akm de prömiyerini yapan YOL oyununu izlemiştim de bir daha tövbe demiştim devlet tiyatrolarına.Tabii PROFESYONEL bu kategoriye dahil değil,harika bir oyundur.

        Gelelim LİMON'a yıllar evvel mükemmel bir kadro ile sahnelendiğini oyuncu kadrosunu merak ettiğimde öğrenmiştim ki bilgileri aşağıya ekliyor olacağım.Şimdi ise kadrosunun birbirinden yetenekli oyuncularla oluşturulduğu Memed Baydur'un yazdığı, Semih Kaplanoğlunun yönettiği gerçekten çok güzel bir oyun.Oyunun ilk perdesi Aziz (Lebip Gökhan)'ın evine girmesi ile başlıyor ve şahane diyaloglarla uzunca bir perde olarak son buluyor,bir Muhsin karakteri var ki FatihTopçuoğlu şahane oynuyor,Engin var mesela bayıldım ona,Sevda var Engin'in nişanlısı Marlon Brando hayranı,Aslı var Aziz'in eski kırgın ve öfkeli sevgilisi,Necip Bey var emekli avukat evladını yeni gömmüş acılı bilgili bir bana,Berfinaz teyze var oğlu Oğuz'u bekliyor.Her bir karakter bir acı barındırıyor içinde,sahne alkolle yıkanıyor sanki şişe şişe votka,rakı tüketiliyor,sigara içiliyor ve bu durum hiç rahatsızlık vermiyor izleyiciye.İlk perde kapanınca ikinci perda farklı bir dekorla Berfinaz hanımın evinde başlıyor,aynı karakterler farklı olay döngüleriyle bir arada oluyorlar yine Muhsin şahane (oyunu izlerken bazen Muhsinden rahatsız oluyor sonra da iyi ki var diye aklımdan geçiriyordum) oyunun sonuna doğru  Aziz, Aslı ve Muhsin sahnenin ortasında oturup konuşmaya başlıyorlar sonrasında sanki arkada gün doğuyormuş gibi bir ışık sonra tüm oyuncular sahnede arkadalarında beliriyor ki gerçekten çok güzel bir an meydana geliyor.Oyunun prömiyeri olması sebebiyle tüm ekip sahnede taktim ediliyor,yönetmen Semih Kaplonoğlu söz alıp bize duygularını anlatıyor.


    Uzun lafın kısası oyunu gerçekten çok beğendim emeği geçen herkese bir izleyici oarak teşekkür ederim.İzleyin izletin 😊











28 Şubat 2022 Pazartesi

Geri Döndüm,37 oldum...

 Aylar sonra sabah kendime söz verdiğim için bu saatte tam mesaiyi sonlandırırken yazıyorum.

Sabah kalktım aynaya baktığımda saçlarımdaki beyazlardan bir kaç tanesini kopardım attım ve yeni yaşıma hazırlandım.Evet 37 oldum, inanmazsınız belki ama çok ürkütüyor bu yaşlar beni,sanırım yaşlanma korkusu var bende.

Neyse ne dileğim kalbimden geçenlerin,sağlıkla,huzurla, olması.

ve samimiyetle "dünya barışı"



19 Ağustos 2021 Perşembe

Ölüler Kıraathanesi - FATİH GEZER

 

    İlk defa bir kitap hakkında doğru cümleleri kuramayacağım endişesiyle başlıyorum yazmaya. Öncelikle kitabın yazarı Fatih Gezer'den bahsetmek gerekir ki bence büyük bir övgüyü hakkediyor. Kendisini daha öncesinde tanımadığımı da üzülerek belirtmek isterim, müzik ve televizyonla ilgilenmiş ama bence iyi ki kitap yazmış 😊

Kitabın kurgusu, dilinin akıcılığı bence olağanüstüydü. 2021 yılında okumaktan bu denli keyif aldığım başka bir kitap olmadı. Yolda yürürken okudum, toplu ulaşımda okudum, kitabı okumak için çok defa evden erken çıkıp bir çay bahçesine gidip okudum, iş yerinde fırsat yaratıp 2-3 cümle okudum.Kısaca okumak için vakit yarattım.

Kitabı nasıl anlatmalı bilemiyorum. 2021 yılı Vedat Türkali İlk Roman ödülü aldığının da altını çizmekte yarar var.

     Birbirine benzer ama birbirinden bir o kadar da farklı 8 ayrı karakteri anlatıyor kitap ,içlerinden biri de bir Kangal kırması  köpek Lessie ya da asıl ismiyle Hektor. O kadar çok sevdim ki bu köpeği sanırım en çok onun hikayesine güldüm. Evet güldüm içinde 8 ayrı hüzün barındıran ama aynı zamanda güldüren bir kitaptı Ölüler Kıraathanesi. Her bir karakteri , ölümle sonuçlanan o günü ve kendi hikayelerini anlatıyordu ki Muhsin’e kadar esrarı çözememiştim bende. En sevmediğim karakter de Muhsin’di bu arada.

Kitabı gerçekten çok ama çok sevdim belki ilerde bir gün sıcak, samimi bir ortama ihtiyaç duyarsam tekrar Ölüler Kıraathanesi’ne yolum düşer kim bilir.

 

Ellerine sağlık Fatih Gezer, bir sonraki kitabını merakla bekleyeceğim…

(Kitabı okumaya geçtiğimiz hafta başlamıştım o gün de Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesine ziyarete gitmiştim fotoğraf da oranın hatırası)


14 Ağustos 2021 Cumartesi

Gülünün Solduğu Akşam - ERDAL ÖZ

     Okuduğum ilk Erdal Öz kitabı, içim,kalbim sızladı her bir satırda. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in cezaevindeki son günlerini anlatıyor. Daha doğrusu Erdal Öz’ün Ankara Bir Numaralı Mamak Cezaevinde Deniz Gezmiş ile bir arada kaldığı dönemde Deniz Gezmiş’in “Bizi sen yazmalısın.” demesiyle başlayan bir serüven. Belgeler, notlar, görgü tanıkları ve ailelerin anlattıklarıyla oluşmuş bir kitap. Kitabın genelini Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu dinleyerek okudum. Deniz Gezmiş asılırken bu konçertoyu dinlemek isterim demiş. Hissettiklerinin düşündüklerinin milyonda birini hissedemem biliyorum ama o kadar etkiledi ki beni anlatamam sanırım size. İnsan olmanın, vicdanlı olmanın ne demek olduğunu sorgulattı bana. Sorgulamalar, işkenceler, imzalatılamaya çalışılan ifadeler, ahhhhhh dedim ahhhh.




Size bu üç fidanın asılmadan önceki son sözlerini bırakıyorum. 

DENİZ GEZMİŞ 06.05.1972 01:25

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm’in Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının devrimci bağımsızlık mücadelesi. Yaşasın işçiler, köylüler. Kahrolsun Emperyalizm."

YUSUF ASLAN 06.05.1972 02:25

"Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler, kahrolsun Faşizm.

HÜSEYİN İNAN 06.05.1972  03:00

"Ben hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için savaştım. Bu an'a kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. Bundan böyle bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun Faşizm.

Ve tabi ki ERDAL ÖZ,

6 Mayıs 2006 da infazların gerçekleştiği tarihten tam 34 sene sonra kansere yenildi. Bıraktığı eserler ve kurucusu olduğu Can Yayınları hatırasını yaşatmaya devam etmekte. İyi ki Erdal Öz’le Gülünün Solduğu Akşam ile tanışmışım.

Gidenlere sonsuz saygı ile…






31 Temmuz 2021 Cumartesi

Balıkçı ve Oğlu - ZÜLFÜ LİVANELİ


Balıkçı ve Oğlu tatilde okuduğum 4. ve son kitap.Ben bir Livaneli hayranıyım kitaplarına,müziğine,sanatına hayranlığım sonsuz.Lakin evet orada bir lakin var.Kitaplarından, söyleşilerinden eski tadı maalesef almıyorum.Balıkçı ve Oğlu beni Huzursuzluk kitabını okuduğumda hissettiğim  duygularla doldurdu.Sanki zorlama birşeyler var orada,havada kalıyor anlatılmak istenen,güncel olaylar bir hikaye örgüsüyle nasıl anlatılıyorsa o şekilde kitaplaştırılıyor.Ama Zülfü Livaneli bu değil bence bu kadar basit değil yazdıkları,olmamalı.Haddim olmayarak bu akdar büyük bir sanatçıyı eleştirdiğim için özür dilerim ama bir okuyuucu olarak birşeylerin eksik olduğunu belirtmeden edemeyeceğim.

Kitaba gelince güzel miydi EVET,okunur mu EVET hemde bir çırpıda.Konu olarak bir Ege kasabasında balıkçılık yapan Mustafa'nın dennizde bulduğu cesetler ve ölmek üzere olan bebeğin kurtuluşunu eşi Mesude ile ona bağlanışlarını ve bu durumla beraber yaşananları anlatıyor.Sanırım bir kadın olarak Mesude'nin yaşadıkları o kadar acıttıki canımı anlatamam size,rabbim evlatla sınamasın kimseyi.

Toparlamam gerekirse Balıkkçı ve Oğlu okunası olan fakat vasat bir kitap.
Livaneli yazsın biz okuruz.( ama eskisi gibi yazsın lütfen. 🙈🙉🙊 )


Emanet Çocuk - CLAİRE KEEGEN


Bayram tatili nedeniyle İstanbul'dan uzaklaşıp huzur bulduğum bir nehirin kıyısında başladım bu kitaba.2021 yılında yayınlanan 80 sayfalık minik bir eser.Doğrusu abartılar doğrultusunda beklentimi yüksek tuttuğum için biraz kendime kızdım çünkü kitap beklentimi karşılamadı.Fakir bir ailenin küçük kızları annesinin hamileliği nedeniyle kendi çocuklarını bir kazada kaybeden akrabalarına gönderilir.Orada aile olmak,anne - baba olmak evlat olmak ne demek onu görür daha sonra evine döndüğü anda yaşadıkları anlatılır.

Çocuk hikayeleri o kadar can yakıcı ki , uzak kalmak istiyor insan.
Keşke hiçbir çocuk üzülmese...

Kirpinin Zarafeti - MURİEL BARBERY

    "Paris’in merkezinde, gösterişli bir apartmanda, müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu elli dört yaşında bir kapıcı kadın. Son derece zeki ve üstün yetenekli ama içe dönük ve yaş gününde intihar etmeyi planlayan on iki yaşında bir kız çocuğu. Utangaç bu iki özel insanı birleştir en bağ binaya yeni taşınan kibar Japon beyefendisi olacaktır. Sessiz insanların zengin iç dünyalarında gelişen, göze çarpmayan güzellikleri yücelten, sınıflar ve nesiller ötesi bir dostluğu konu edinen Kirpinin Zarafeti, pek çok ülkede yayımlanmış, milyonlarca okura ulaşmış, zarif ve etkileyici bir roman."

    Tanıtım bülteninde yazan cümlelerde tam da anlatıldığı gibi kitabın içeriği.Ama bu bülten kitabı anlatmaya yetmez.Okumaya başladığınız anda sizi tuhaf bir şekilde kendine bağlayan bir kurgusu var.Evet kitapta 3 baş karakter var ama ben bayan Reene'ye hayranlık besledim.Var olan entelektüel kimliğini bilinçli bir şekilde gizliyor ve hayatını bu şekilde,bir kapıcı olarak geçiriyor.Kitabı okurken ne olacak ne zaman olacak diye diye sayfaları çevirdim.Doğrusu kendini insanlardan gizleme nedeni bana sönük gelsede bayan Michel olağan üstü bir karakterdi bence.
Okunacak güzel bir eser.
Haddim olmayarak tavsiyemdir.

Fotoğrafın da bir hikayesi var tabii ki,Kahvaltı için 1,5sene sonra çıktığımız bir pazar sabahında ayaklarımız Anadolu Kavağı'na Yuşa Tepesine götürür ve dönüş yolunda 20 defa denedikten sonra harika bir istanbul gününden mavi dolu yeşil dolu bir fotoğraf çıktı karşıma :)

İstanbul sen ne güzel şehirsin 💙 


 

5 Temmuz 2021 Pazartesi

Toprakta Büyür Mü İnsan ? - KEREM BAKICI

 
Toprakta Büyür mü İnsan Kerem Bakıcı’nın ilk kitabı, yapıkredi yayınlarından çıkmış toplam 78 sayfa incecik tadımlık bir kitap. Kitap üç ayrı bölümden oluşuyor her biri ayrı öyküler,ikinci bölümde bağlantılı öyküler var.En çok Oy Havar’dan ve Alıç Ağacının Bedduası’ndan etkilendim. Doğruyu söylemek gerekirse ben kitaptan çok Kerem Bakıcı’nın anlatım şeklini sevdim onda kürt yazarların kendine has anlatımı var.

Kendisinden bir dengbej hikayesi okumayı, güneydoğunun sokaklarından,evlerinden geçen romanlar okumayı isterim.


 

3 Temmuz 2021 Cumartesi

Volvo Kamyonlar - ERLEND LOE

 

     Kadının Fendi ve Doppler’den sonra okuduğum 3. Erlend Loe kitabı. Doppler’in devamı niteliğindeki Volvo Kamyonlar çıktığını görünce büyük bir heyecanla almıştım. Tam bir Doppler hayranıyım. Ama gelin görün ki kitap tam bir hayal kırıklığı oldu benim için, okurken o kadar sıkıldım ki bitsin diye çırpındım, ısrarla sonuna kadar okudum çünkü Doppler’in tadını bir yerde alacağımı düşünüyordum. Ama haksızlık etmek de istemem Kitaba ilk başladığım sayfalarda Maj Britt karakterine karşı o kadar çok merak besledim ki harika bir kitap olacak bu dedim ama maalesef olmadı.

Kitapta sürekli “ben bu kitabın yazarı olarak” diye başlayan cümleler , * yazdıklarına bir sonraki sayfada yaptığı açıklamalar “ayyyyy ayy  yeter” diye bağırttı beni. Kitabın sonunda, Doppler’in hikâyesinin devam edeceğini belirtmiş yazar ama büyük ihtimalle okumayacağım. Birbirinin devamı niteliğindeki bazı kitaplar kesinlikle okunmamalı, en tatlı yerinde bırakılmalı. Keşke Doppler’i olduğu yerde ormanda bıraksaydım :/   

22 Haziran 2021 Salı

Sonuç Alıcı Müzakere

2 hafta paylaşım yapmadım diye okumadım sanmadınız değil mi,az da olsa okudum ondan ard arda paylaşmam. Son olarak Sonuç Alıcı Müzakere müzakere ile ilgili daha önce de bir kitap okumuştum bu ikincisi oldu.Anlaşma noktalarında ne yapmanız gerektiği detaylı bir şekilde anlatılıyor.Sadece iş yaşamında değil aynı zamanda sosyal hayatınızda da uygulayabileceğiniz yönlendirmeler mevcut kitapta.
Yapabilirseniz ne ala :)